Şizofrenisi olan insanların muhtemelen bilmediğiniz bir özelliğinden söz etmek istiyorum. Toplumumuzda çok yaygın olan bu ‘haslet’i bu insanlar taşımıyorlar.
Şizofreniyi nasıl tanırsınız? Şiddete eğilimli, anasını, babasını kesen, insanlardır, değil mi onlar?!
Su katılmamış bir palavra.
Şizofrenide şiddet toplumda rastlanan orandan fazla değil. Bilimsel bilgi. Net. Bu yanlış bilgiyi bu insanların başına bela eden ise medyanın sansasyonel habercilik manyaklığı.
‘Astı, kesti’ haberlerinin yarısından fazlasının içeriğine bakın içinden mutlaka bir madde bağımlılığı çıkıyor. Bu da net.
Şiddet eğilimini şizofrenisi olan insanların aklında değil bu haberleri yapan, yazan, yazdıranların aklında aramak lazım, ağır bir psikiyatrik hastalık varsa orada var, ama neyse konumuza dönelim.
Şizofrenisi olan insanların edinemedikleri, onlarda olmayan bir hasletten söz edecektim.
Bir dernek kurduk. Geçmiş zaman. Çok hızla geçmiş olan bir zaman. Şizofreniden mustarip olmuş insanların dayanışması, haklarını öğrenmesi/ araması ve bulması, toplumdaki onlar hakkındaki yanlış bilgilerin önüne geçilmesi ve benzeri amaçlarla. Alanındaki ilk sivil örgüt. Derneği onlar ve yakınları yönetiyor. Doktorlar ise tali pozisyonda. Zaten amacımız da bu insanların kıymetli varlıklar olarak toplumda hak ettikleri bir yerleri olduğunu, pek çok şeye vakıf olduklarını/olabileceklerini kanıtlamak. Başkan ve sekreter ya rahatsızlığı olanlardan biri ya da onların yakını. Hep de öyle oldu.
Derneğin getir, götür işlerini, danışmanlığını, açma kapamasını, çay servisini de aralarından biri yapıyor. Şahane biri. Sado diyelim kısaca adına. Yıllardır şizofrenisi var, dernek kurulana dek evden çıkmayan, ailesi dışında kimseyle görüşmez haldeyken artık insanlarla iletişimde, arkadaşları olmaya başladı, espriler yapıyor, bir gülümsemesi olduğunu fark etti. Önce o fark etti sonra da biz tabii ki. Çok sevdiğim biri. Halen de yüz yüze olamasa da haftada en az iki üç kez telefonla görüşürüz. O zamanlar otomatik ödeme diye bir mefhum yok. Fatura geliyor, gidip bankaya yatırıyorsunuz. Elektrik faturası geldi bir gün, baktım birkaç aydır ödenmemiş. Kendi yağımızla kavruluyoruz. Kimsenin yardım ettiği filan yok. İlaç firmaları üşüştü dernek kurulur kurulmaz, ama onları da reddetmişiz. Zira raconumuza ters.
Sado’ya gösterdim faturayı. “Sadocum ödemedin mi?” diye sordum. Hiç tereddüt etmeden “Ödemedim.” dedi. “Niye” dedim. Güldü. “E nerde o para peki?” diye sordum. “O parayla kadına gittim.” dedi. “Hangi kadına? Ne kadını?” demişim saf saf, “Karaköy’dekine.” dedi, gülerek. Kahkaha atmamak mümkün değil. Toparlanınca, “Ulan dedim. Al şunu, git öde hemen. Hasta etme beni. Zaten bi p……..kliğinizi yapmadığım kalmıştı eksik. O da tamam oldu. Onun parasını sana ayrıca veririm.”
Toplumumuzun en okumuşundan en cahiline en bilinen hasletlerinden biridir yalancılık. Etrafımız ‘sağlıklı’ gözüken ve her konuda gözünü kırpmadan yalan söyleyebilen, yalan yere yemin edebilen insanlarla dolu.
Şizofrenisi olanlarda ise bu ‘haslet’ hiç gelişmemiştir. Onlar yalan söylemezler.
Yalan söylemeyi bilmezler.
Çoğunlukla yapılan bir şey normalse ve bu bir sağlık alameti sayılıyorsa bu konuda hastadırlar, evet.
Komentar